5. Gün ( Mostar -Dubrovnik - Kotor )

31 Ağustos 2011 Çarşamba 
( Ver elini önce Mostar, sonra Dubrovnik. Geceleme Kotor'da.)
Mostar'a yine aynı tipteki düzgün ama bol virajlı gidiş geliş asfalt yoldan 120 Km. yi yaklaşık 2 saatte alarak varıyoruz.

Saraybosna öncesi ve sonrası ( keşke saysaydım ) en az 10-15 tane de tünelden geçiyoruz.
Tüneller tehlikeli, genellikle aydınlatma yok ya da zayıf. Bir de yan taraflarda yaya kaldırımı var ki farketmezseniz çıkarsınız...

Mostar’da doğru Mostar köprüsü yakınında park ediyoruz. Otopark bol ve ücretsiz.

Mostar köprüsü Neretva nehri üzerinde tarihi bir film platosu gibi duruyor. 1992 de sırplar denemiş becerememiş, 9 kasım 1993 te hırvat tankları bombalayıp yıkmışlar.
Bir yanında Hırvatlar, bir yanında Müslümanlar yaşadığı için hoşgörü ve barış sembolü olan bu köprünün yıkılma amacı çok uluslu mirasın reddi anlamına geliyormuş...
2004 te tekrar onarılıp açılan köprüde “ 1993 ü unutmayacağız “yazıları ve fotoğrafları ile 20-30 euro toplayıp gösteri amacı ile atlamaya hazırlanan adamlar turistik (!) bir harman oluşturmuş durumda... Şovu beklemekten sıkılıp Cevapcici yemeğe oturuyoruz.

Bildiğin İnegöl köfte tadında, yanında farklı bir biber salçası ile pita denen pide ekmeğin içinde, bol soğanla tabakta servis edilen lezzetli yemeğimizi yedikten sonra 145 km. lik Dubrovnik yoluna çıkıyoruz.

Haritaya bakınca yol ilginç olacak, çünkü Bosna Hersek'ten çıkıp Hırvatistana giriyoruz, sonra tekrar Bosna Hersek’e ve sonra tekrar Hırvatistan’a J  Çünkü Bosna Hersek’e Adriyatik sahilinde küçük bir alan bırakılmış ve doğal olarak ta giriş çıkış işlemleri yapılıyor...

Yaklaşık 3 saat sonra varıyoruz. Akdeniz’i bir de buradan görmek hoş...

Dubrovnik Adriyatik kıyısında kale surları içinde adeta orta çağdan kalma masalsı bir şehir. Kale içine girdiğiniz anda büyüleniyorsunuz.... Belli ki turistik amaçlı olarak yönetim tarafından desteklenip kotarılmış. Yerler taş sanki cilalanmış, mostar köprüsündekine benziyor ama kaymıyor... Birçok kilise vs... Ve turistik dükkânlar... Zaten bayram nedeniyle başta Türk turları olmak üzere sokaklar turist kaynıyor.

Hemen fiyatlar dikkatimizi çekiyor, buradaki genel hava Bodrum Türkbükü tarifesi J

“ Madem buradasın en az 3 katına satarım yerse...” Altı cam olan gezi tekneleri çoğunlukta, kafe ve restoranlar çok şık, albenili... Turizm Informationdaki kızlar çok güler yüzlü ve sempatik. Kale içinde gezdik yukarılara çıktık zengin – fakir bir arada yaşamaktalar. 
Yazdık burayı da kafamıza tekrar geleceğiz...

Yazarken fark ettim ki, böyle kısa zamanda izlenimler yazmak körlerin filleri tarifi gibi olabiliyor, yani sadece o anda ve o psikoloji içindeki izlenimlerimizi (doğal olarak ta kendi hayata bakış açımıza ve kültürümüze göre ) yazıyoruz. Umarım Tiran konusunda yanılırız.

Yaklaşık 3 saat Dubrovnik’i gezdik. Unutmadan bu kalabalıkta tam kalenin yanındaki Grand Hilton otelinin kapalı otoparkını kullanmanın huzurlu akıllıca olacağını düşündük.

Öyle oldu olmasına da 3 saat için hayatımızın en yüksek park ücretini ( yaklaşık 25 euro ) ödedik J Biraz mecburi kaza sigortası gibi de oldu ama zaman dar, gezecek yer çok. Her şeyimiz de arabadaydı.



Şimdi planımıza göre rezervasyon yaptığımız Kotor’daki otelimize çok geceye kalmadan ulaşma zamanı... Hem daha yolumuzun üstünde 2 gümrük kapısı daha var...

Monte Negro ismini İtalyan denizciler yüksek Karadağlar nedeni ile takmışlar. Kendileri Crna Gora diyorlar Karadağ’a. Gümrük kapısında bir bey elinde bir şeyler ile sakince gelip açık camdan elini ön cama uzatıp bir çıkartma yapıştırıyor bakıyoruz. Sonra “ vignette 10 euro “ diyor biz de yapıştırıyoruz J
Para peşin, yollar senin hesabı,başka gişe mişe yok... Bir feribotla son boğazdan karşıya geçiyoruz.

Yola çıkalı 2500 Km. olmuş...

Hava kararıyor GyPSy de işaretlemiş olduğum Apart Otelimize doğru yöneliyoruz... Dar sahil yolunda arabalar durarak birbirine yol veriyor, O da ne? ileride büyük bir bir Japon Feneri gibi ışıklar var... Gittikçe netleşiyor ama bir çok fikir üretmemize rağmen ( Bodrum tepelerindeki olan komik siteler misali evler desen değil, deniz üstünde balonlarla ışıklar desen değil... Hiçbiri tutmuyor... ) 



Cengiz ağabey patlatıyor lafı : “Korku dağları bekler oğlum, adamlar Kaleye de güvenmemiş surları dağın tepelerine kadar yapmışlar... “ Evet o ışıklar Kotor Kalesinin dağa uzanan surlarının aydınlatmaları... Göz yanılması bu olsa gerek... Çok hoş bir sürpriz oldu işte bu, iyi ki gece girmişiz Kotor’a...

Bu sefer GyPSy'e ben güvenmedim, gittiğimiz yolun altında bir yer işaret ediyor ama karanlıkta yahu orası deniz diyor devam ediyorum J Sonra geri dönüp ara yolu bulup tam sahile iniyoruz ve otelimizi buluyoruz. Çok misafirperver karşılanıyoruz. Karnımız aç, nerede yiyebiliriz? diye soruyoruz, hemen köşede bir yer var iyidir diyor.

Eşyalarımızı bırakıp gidiyoruz, sadece bir masada yemek yiyen insanlar var, restaurant sahibi buyur edip menüyü veriyor. En garantisi spagetti yemek. Hızlıca siparişi veriyoruz. Aç ve sabırsız olmamıza rağmen çok kısa zamanda hem yeni pişmiş, hem de lezzetli makarnalarımız, salatalarımız ve soğuk biralarımız geliyor. Bu hıza kaliteye şaşırıyor ama seviniyoruz. 


Hesap istiyoruz amca bir şeyler yazıp yanına rakamlar koymuş, toplamda 16 yazıyor. Kafamız karışıyor, daha yarım saat önce ve gece geldik ya “ buranın parası neydi yahu? “ oluyoruz. Amcaya “ peki iyi ama kaç Euro? “ diye soruyoruz, onun da 16 yı kendi dilinde tekrar edip " aha bu kadar euro " dediğini anlıyoruz...

Vay be adamların 1 parası 1 euro diye düşünüyor ama fazla kasmadan yemeğin keyfi, biranın ve yorgunluğun rehaveti ile uyumaya gidiyoruz. Hadi bekletmeden söyleyeyim bilmeyenlere Karadağ’ın kendi para birimi yok, zaten 2006 da bağımsızlığını kazanmış ve Euro kullanılmaya başlanmış... Amca bu yüzden 16 da ısrar edermiş J ertesi sabah öğrenince çok eğlendik çok...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder